02 Aralık 2010

Hep Aynı

Hatalar,
Yokmuş hataları birbirinden farkı. İnsan aynı hataları, aynı şekilde yapabiliyormuş. İnsan değişmedikçe aynı sonuca varıyormuş. Ama ne yapmalı, nasıl değişmeli insan? Çok acı çekip, hatalarını gördüğünü, anladığını sanıyor ama nasıl oluyordu aynı hataları aynı şekilde yapabiliyor? Bile bile hem de… Nerede durmalı? Değişmek için ne yapmalı?

Yalvarışlar,
Hep aynı yalvarışlar… Olması için… “Bu sefer Tanrım, bu sefer olsun…” Ne farkı var bu seferin diğerinden? Bilmiyor mu Tanrı her seferinden aynı şeyi yalvaracağını, kimden neyi sakladığını zannediyorsun? Geçen sefer “ bu sefer olmasa da olur” mu dedin ki? Sanki bu sefer farklıymış gibi, sanki daha güçlü yalvarıyormuşsun gibi “bu sefer” için yalvarıyorsun. Yok yalvarışların birbirinden farkı…

İnsanlar,
Hep aynı… Hep aynı soğukluk, hep aynı geri duruş, hep aynı kaçma fırsatı, hep aynı kaçış… İnsanların kendileri değişse yaptıkları değişmiyor. Eh insan olan ben değişemedikçe, onların değişmesi mümkün mü? Ama yok mu yaradılışı farklı olan, şöyle baba yiğitçe karşımda dikilebilecek cesareti olan…. Gerekirse son sözünü söyleyip, ağır ağır karşımdan ayrılacak olan… Yok mu ben farklıyım diyecek olan?

22 Ağustos 2010

Kaybolsam !

Yolda yürürken bir anda başka bir yerde olmak istiyorum. Ardından o başka yerde fark ediyorum ki başka yerde değilmişim gibi hissediyorum. Kendimi bir yerlerde bırakıp kaçmak istiyorum. Kendimi kaybetmek istiyorum. Kendim bana bir daha ulaşamasın, yolu bulamasın istiyorum…

22 Haziran 2010

ölüm-hayat

Hayat bir nehirdir. Kiminin ki sakin durgun, yavaş yavaş akan ve belki de hiç dalgalanmayan bir nehir. Kiminki de çoğu zaman çağlayan, gürleyen, kıvrımları olan; kıvrımlardan dönerken taşan, bazen azalan bazen dolan bir nehirdir.  Kiminin ki ise bu ikisinin karışımı; nehir boyu tam olarak ne olacağı belli olmayan, bir nehir boyunca seyahat ederken başına gelebilecek her şeyin gerçekleştiği bir nehirdir. Benim nehrimin ne olduğunu nehrin sonuna gelmeden bilemem elbet ama ilk başta ki nehir örneği olan sakin, durgun bir nehir olmadığı kesin. Bu seyahatlerde neler gelir başınıza peki? Mesela sakin sakin yol alırken huzur içinde teknenizde uzanmış güneşlenirken hava birden fırtınaya dönebilir. Bu fırtına sizi ve teknenizi alabora edebilir. Belki bir kıyıya yanaşıp çıkmanız ve bir süre orada fırtınanın geçmesini beklemeniz gerekebilir. Ya da bol yağmurlarla nehriniz taşabilir. Sadece sizi değil nehir kıyısındaki insanlara da zarar verebilir. Sizin nehriniz bir bakarsınız başka insanların üzülmesine neden olur, üzülürsünüz. Sonra güneş açar ısınırsınız ama güneş gitmek bilmez sizi yakar, bunalırsınız. Bazen uzun süre bir şey olmaz yolculuğunuzda, öyle sakin öyle huzurlu yol alırsınız. Belki değişiklik olsun diye hoşunuza giden bir kıyıya yanaşır orada oyalanırsınız. Bir bakarsınız orada oyalanan başka biri vardır. Konuşur anlaşırsınız bu kişi ile ve birlikte yol almak istersiniz. Teknenize alırsınız başlarsınız yolculuğa. Yine yağmurlar, fırtınalar olur güneşler açar. Şanslıysanız birlikte yol almanız bu badireleri atlatmanıza yardımcı olur eğer değilseniz size yeni bir sorun olur teknenizdeki kişi. Ya kendinin atlamasını ya da sizin atacağınızı söyler ondan kurtulursunuz. Bazen giden kişi giderken canınızı yakar, iyileşmek için uzun süre yol almanız gerekir. Fakat zamanla unutursunuz çok gerilerde kalır. Bir gün olur yeni birileri gelir yola devam edersiniz. Yola devam etmeyi durduramazsınız. Kısa süreli kıyıya çıksanız da oraya yerleşemezsiniz. Hep akmalı, hep gitmeniz gerekir. Sıkılırsınız, gitmekten. Duramamak sizi sinir eder. Gün gelir anlarsınız durmak imkansız, çaresi yok, hep gitmek gerek. Çünkü bilirsiniz gün gelecek bu nehir bir okyanusa akacak. Nehrin sonu var bilirsiniz. Önce büyük bir gürültü ile suların çağladığını duyarsınız, belki korkutur bu sizi. Sonra huzur verici su sesi sarar her yanınızı ve hızla akarsınız sonsuz bir okyanusa. Orada bir kaptan karşılar sizi. Başlarsınız ona anlatmaya tüm nehir boyunca yaşadıklarınızı. Yaşadığınız zor günleri es geçip, heyecanla mutlu anılarınızı anlatırsınız. Güneşin sizi nasıl ısıttığını, tam bunaltacağı sırada yağmurun nasıl serinlettiğini, kıyıların güzelliğini, kayığınıza binenlerin sizi nasıl eğlendirdiğini anlatırsınız. Zor zamanlarınız sanki hiç olmamış gibidir. Huzur verici suların sizi kapladığı andan sanki en zor günlerinizi unutmuş gibisinizdir.
Hayat sürekli akan bir nehir gibidir. Başınıza ne geleceğini, hangi kıyılarda duracak teknenize kimi alacak ve teknenizden kimi atacağınızı hiçbir zaman bilemezsiniz. Her saniyeniz heyecan dolu, olağanüstü bir manzara ile kaplı harika bir nehir yolculuğudur hayat. Bilemezsiniz ne zaman akacaksınız okyanusa ve bilemezsiniz sonuna gelmeden nehriniz ne kadar uzun. Herkese güzel bir nehir yolculuğu dilerim. 

07 Şubat 2010

yok

Şimdi gidiyorsun ya,
Gitme! diyecek yüzüm yok.
Her şeyi anlatacak gücüm,
Kalacak yerim yok.
Özleyecek halim,
Söyleyecek bir tek sözüm yok.
Kalsan da, yanında yerim yok.
Sana verecek bir selamım bile yok.
Geçen bunca zamandan sonra,
Sana nefretim çok,
Sevgim yok.
Ama şimdi gidiyorsun ya,
Sanki her şey birçok kez olduğu gibi
Bir kez daha bitiyor.
Bunun diğerlerinden ne farkı var?
Cevabım yok.

06 Ocak 2010

yeni yeni yeni !!!

Uzun zamandır blogumun görünüşünü değiştirmek istiyordum. Yeni yılla girdiğimiz bu günlerde  vesile olsun da yenileneyim dedim. Koyu koyu bir fona sahip olan geçen seneki blog görünümümle birlikte koyu koyu olan bir yıl geçirdim. Belki de herkes gibi... Aslında dikkatli bakınca bir çok ilki bir arda yaşadım geçen yıl, ilk yurt dışınıa çıkışım, ilk kez o kadar uzun süre ülkeden ve ailemden ayrı kalışım, ilk kez iş hayatına girşim gibi. Heyecanlı bir yıldı çoğu zaman ama nedense koyu ve fluydu. Heyecan dolu ama karmaşıktı, sıkıcı ve durgundu. Sanki hep durup düşündüğüm bir yıldı.

Ben bu yılın başında da düşündüm taşındım ve artık geriye hiç (hiiiççç) bakmamaya karar verdim. O yüzden de daha fazla geçen yıldan bahsetmek istemiyorum. Çünkü geçti artık, tüm kötülükler, karanlıklar, gölgeler hepsi geçti. Şimdi ileriye gitme zamanı ama ileri de çok dikmemeli gözleri zira şu anı kaçırabilirim. Ben bu yıl şu an'ı yaşamak istiyorum. Geçmişte olanlara üzülmeden, gelecekte olacakları düşünüp, planlamadan şu an da olacağım bir yıl olmasını diliyorum. Sizin için de bunu diliyorum, gönülden. Beyaz değil belki ama açık renk bir yaşam (beyaz olmak zor artık çocuk olmak gerek başarabilen varsa tebrikler!) diliyorum sadece 2010'da değil tüm yaşamınız boyunca...
Sevgiler...

25 Aralık 2009

BEKLE !


Yapamayacağını söyleyemezsin. Neden? Neler yaptın bir bak! En kötüsünden en iyisine kadar bir bak ne şaheserler yarattın. Bir bak zaten sürekli yüzünün dönük olduğu geçmişe, daha dikkatli bak! Sen değil miydin aradığını bulan? Sen değil miydin bulduğuna tutunan, en zor anında? Sen değil miydin tam bırakabileceğin noktada bırakmayan tutunduğun dalı? Sen gitmek istedin en derine, karanlığa. Sen attın o kuyudan kendini. Sen yarattın o hayali kahramanı. Sen, seni çıkartman gerekirken, boşuna bekledin onu. Hepsini sen yaptın ve günü geldiğinde sen yüzleştin bu gerçeklerle. Sen anladın, sen anlatamadın. Sonra sen kim olduğunu sordun tekrardan, ne yapmak istediğini ama o dalı hiç bırakmadın biliyordun seni hayatta tutan dal o değildi ama sana güç veriyordu, olmalıydı. Bu gerçekle bile yüzleştin. Hayat dalını bıraktın, vazgeçtin ama o dalı bırakmadın. Sen çıktın gün yüzüne ama aşağıda yaşananlar seni değiştirmişti artık hiçbir şey eskisi gibi değildi ve sen zaten eskiyi istemiyordun. Ama hiçbir şey iyi gelmedi sana ne orada ne burada olmak. Sen zorlandın tekrar yaşamak için. Sanki nefes almak yeterliymiş gibi geldi, dalların ne önemi vardı. Ara sıra değebildiğin suyla beslenip yeni dallar yarattın bilinçsizce. Belki onlar da bağladı seni, gidemedin. Gidecek neresi vardı biliyordun ama gidemedin. Tatlı tatlı hoşlandığın yalnızlıktan sonra acı yalnızlıklarla karşılaştın. Evet, çoğul yalnızlıklar! Bir değil ikisi, üçü birden geldi. Herkes bıraktı, vazgeçti senden. Haklıydılar uğraşamazlardı artık senle, çünkü seninle arkadaşlık bile uğraşılacak bir şeydi hele kan bağının olması felaket olmalıydı. Sende onlardan vazgeçtin, gururluydun çünkü. Sonra sıkıldın vazgeçtin, aradın ne önemi vardı artık onların, onlar sadece onlarken. Her gün başka hayaller kurdun, hepsi birbirinden farklı. Hepsi olmak, hepsini yaşamak istedin. Sonra baktın ki ne önemi vardı hepsinin hepsi sendin, hepsini yaşadın. Bir tek kendin olamadın, o anda duramadın. Bak işte neler yapmışsın. Düşün daha neler yapacaksın, daha ne yalnızlıklar bekliyor seni, daha ne dallar, daha neleri anlayacak ve anlatamayacaksın. Bekle biraz daha, senin için bir şeyler daha olabilir. Belki bir gün gidersin, gidilecek neresi varsa, hatta belki bir gün biri gelir belli mi olur…

13 Ağustos 2009

ayrılırken...



Sayılı gün çabuk geçer derler. Hakikaten öylemiş. Bu dünyanın bir ucuna geldiğim günüdaha dün gibi hatırlıyorum. Geri dönüş günüme 180 küsur gün olduğunu ilk hesapladığımda ne çok gelmişti. İlk geldiğimde tedirgindim, sonra heyecanlı, ardından endişeli, çoğu kez mutlu oldum. Ara sıra hüzünlü, hep özlem duydum ama hiç pişman olmadım. Son günlere geldiğimde geri dönüş için tekrar heyecanlı aynı zamanda bu mutlu ve güzel günlerin bitiminde yine hüzünlü burada da bir ailemi bıraktığım için. O kadar çok şey öğrendim ki ingilizce dışında. Hiç kimse için hiçbir şey olmadığın bir yerde yaşamanın ne demek olduğunu, sadece dili kullanmak için konuşmak ama dinlememek ve dinlenmemeye alışmanın ne acı verici olduğunu. Bazen arkadaşım dediğin insanların sadece günaydın ve hoşça kal dediğin insanlardan ibaret olduğunu. Kendi dilini konuşanların bile iki çift umut verici sözcükten insanı mahrum bıraka bildiklerini öğrendim. Gerçek yanlızlığın ve özgürlüğün ne olduğunu öğrendim, gittiğin bir yerde dünya üzerinde o an orda olduğunu bilen herhangi birinin bile olmadığını hissetmenin vazgeçilmezliğini anladım. Ben burada Dünya ile tanıştım, her ülkeden, her kültürden insanlarla tanıştım ve temelde herkesin aynı olduğunu yaşayarak gördüm. Bu savaşlar bir kez daha büyük derece anlamsızlaştı gözümde.

Sayılı çabuk gün geçti ve bitti. Bundan sonra ki yapacaklarım için elimde sayılı bir gün olmadığına göre sadece gelen günü mutlu geçirmek esastır. Nerede biteceğini bilmiyorsan durup beklemek manasız sadece devam edeceksin, yorulmadan, bıkmadan ve durmadan. Bunu yapabilmek için dönüyorum, tüm öğrendiklerimle…